Midilli’de kalamar yiyen sokak köpeği

Baştan söyleyeyim başlıkta ironi yok, anlatacaklarım tamamen gerçek.

Ben daha 1 yaşını doldurmadan Çeşme’nin mavi sularıyla tanışmışım, babamın işi dolayısıyla…

O tarihten bu yana her yıl bu geleneği sürdürdüm, yani her yaz ben ailemle Çeşme’de insani koşullarda tatil yaptım, denize girdim, ta ki bu seneye kadar…

Bu sene 2 bin lirayı aşan kişi başı şezlong fiyatları, fahiş yemek ücretleri, olağanüstü pahalı konaklama seçenekleri, standardı bir türlü tutturamayan işletmeler, denetimsizlik gibi nedenlerle çocukluk aşkım Çeşme’den uzak kalma kararı aldım.

Anladığınız üzere, “Çeşme çok bozuldu, parayı bulan her eğitim seviyesinden insan buraya damlıyor, sokakta kalabalıktan yürünmüyor” tarzı üst perdeden bir küçümseme edasını  takınarak ‘ben İzmirliyim’ ama tatilimi artık huzurla geçiremiyorum havasında hiç değilim.

Evet, doğma büyüme İzmirliyim, annem ve babam da İzmir doğumlu, atalarım Milli Mücadele’de yer almış, düşmanı denize dökmüş kahramanlardan… Ama ben evime 1 saat uzaklıktaki denize ekonomik ve toplumsal nedenlerle gitmiyorum. Biliyorum ki benim gibi yüz binlerce insan da aynı nedenlerle tatil planlarını değiştirdi ya da değiştirmek zorunda kaldı.

Sadece Çeşme için değil, Muğla’nın, Antalya’nın ilçeleri için de orada yaşayanlar için de aynı durum geçerli. Sebep belli, “Türkiye’de yaşayanlar için Türkiye’nin çok pahalı olması”…

Peki, yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan, çalışıp üretmiş insanların tatil yapma, denize girme hakkı yok mu? En yüksek mertebedeki devlet görevlisi ya da bir iş insanı nasıl yüzebiliyorsa diğer vatandaşlar da iki kulaç atamaz mı?

Hatta cevaplanması daha kolay bir soru daha var…

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlara, sadece AB, ABD, Rusya gibi ülkelerden geldikleri için en güzel koylarda “uygun ödeme koşullarıyla” lüks tatil olanağı sunulurken bu ülkenin insanları neden bütçesine göre mütevazı şartlarla da olsa hayata küçük bir dinlenme molası veremez?

Elbette bu soruların çok derin tartışmalara açılan cevapları var. Yüksek enflasyon, denetimsizlik, Türk tatilciyi son sıraya atan ve hatta Türk olduğunu öğrenince otelden atan turizmciler gibi…

Turizm sektöründeki herkesin “kazıklamaya” çalıştığını söylemiyorum ama iyi olanları bulmak için maalesef çok aramak gerekiyor.

İşte bütün bu içinden çıkamayacağımız soruları ve sorunları kısa süreli olarak ardımızda bırakmak istedik.

Yunan adalarındaki uygun fiyatlı tatil olanaklarını duyup şehrin her yerindeki İzmir Büyükşehir Belediyesinin “Rotamız Midilli” reklamlarını da gördükten sonra İhsan Alyanak feribotuyla yaklaşık 2,5 saat süren bir yolculuk sonrası komşuya geçtik.

Booking.com aracılığıyla denizin tam karşısında kiraladığımız tam donanımlı eve de limandan 20 dakikalık bir araba yolculuğuyla ulaştık.

Şaka değil, 3 kişi 4 gece Midilli’nin Skala Mistegnon bölgesindeki denize nazır konforlu bir evde, Çeşme’nin, Bodrum’un ara sokaklarında sadece 1 gece kalabileceğimiz ücrete konaklayabildik!

Midilli’ye geçtiğimizde ilk fark ettiğimiz şey, adada tatil yapan Türklerin yoğunluğu oldu. O kadar ki çevredeki tabelalar bile Türkçe olmuştu!

Adaya daha önce gelen Türk tatilcilere “kazıklanmadan nerede yemek yiyebileceğimizi, alışveriş yapabileceğimizi” sorduğumuzda aldığımız cevap “rahat olun, burada her şeyin bir standardı var, fazladan para ödemek zorunda kalmazsınız” oldu.

Bu cevap elbette bizim gibi gönül rahatlığıyla, acaba başıma bir şey gelecek mi endişesi olmadan tatil yapma hasretiyle yanıp tutuşanlar için kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi bir şeydi…

Yemekte, hizmette standart konusunu test etme olanağını Skala Mistegnon bölgesinin en çok tavsiye edilen restoranında bulduk.

Batis adlı restoranın menülerinde Yunanca, İngilizce ve Türkçe yazılı yemeklerin karşısında yazan fiyatlar aynıydı, öğrendiğimiz kadarıyla geçen yıl da aynı fiyatlar yazılıydı!

Kalamar, ahtapot, çeşit çeşit balık, 4 çeşit meze, 2 ayrı salata, uzo ve şarapla donatılmış masadan 3 kişi sadece 44 avro ödeyerek kalkabildik.

Hatta masadan arta kalan kalamarı restoranın çevresinde dolanan sarı, sevimli ve çevredekilerin maskotu haline gelen sokak köpeği ile paylaştık.

Niki, kalamardan sebeplenirken şunu düşündüm,

Bir denizin iki kıyısındayız.

Deniz aynı deniz, balık aynı balık.

O balık birinde niye 4-5 kat pahalı?

Ve niye aynı miktarda parayla İzmir, Muğla, Antalya, Balıkesir kıyılarında yaşayan orta gelirli bir ailenin yıllar boyu erişemediği yiyeceği,

komşunun sokak köpeği afiyetle mideye indirebiliyor?

İster istemez bir soru daha düştü aklıma…

Son günlerde Türkiye’de konuşulan yurt dışı çıkış harcı zammı,

acaba bizim Niki’nin bile rahatlıkla kalamar yediğini artık göremememiz için mi getirilecek?