Metro meselesi

Metrolar şehirlerin hem altyapısıdır hem görünen yüzü, albenisidir.
Moskova metrosu mesela, her bir istasyonu sanat eseridir, tertemiz ve tıkır tıkır işlemektedir.
Stalin’in ikinci dünya savaşındaki esir Nazilere kazma kürekle yaptırdığı metro için bile Moskova’ya
gidilebilir.


Sonra Fransa’da Paris metrosu var.
Metro’ya metro adını veren şehirde her tarafa bu örümcek ağlarıyla ulaşabilirsiniz.
Türkiye ise metro yerine dolmuşlarla bir asır oyalandıktan sonra metroyu keşfetti.


Çok da iyi oldu.
İzmir de metroyu geç bulan ama ilerletmek için çok uğraşan büyükşehirlerimizden.
Metro ile havaalanına kadar bavulunuzla gidebileceğiniz nadir kentlerimizden.
Sıcak ve soğuk havalarda da yolculuk konforlu oluyor, gideceğiniz yere dakikasıyla hesap ederek
varabiliyorsunuz.
Bir uygarlık ölçütü kısacası.
Ancak metromuzda son dönemde sıkıntılar var.
Tunç Soyer dönemindeki grevlerle başladı, seçim atmosferindeki kazalarıyla gündeme geldi ve
sorunlar Cemil Tugay ile birlikte hala devam ediyor.
Bir kere, sefer sıklıklarında bir gariplik var.
Gündüz normal sıklıkta çalışan trenler akşam iş çıkışı saatlerinde ilginç bir şekilde seyreliyor.
3-4 dakikada bir gelmesi beklenen trenlerin aralığı 5-6 dakikaya çıkınca vagonlar sardalya kutusuna
dönüyor.
Hatta kimi zaman klima da çalışmayınca yolculuk eziyete dönüşüyor.
Son durak olan Evka 3’te de başıma kaçıncı kez geldi; yukarıdaki görevli sağ veya sol tarafı işaret
ediyor “tren orada” diye, iniyorum tam gireceğim kapı kapanıyor.
Halbuki normalde kondüktörün korna çalması gerekiyormuş, “ben bir dakikaya kalkıyorum” diye ki
yukarıdaki görevli de yolcuyu doğru yönlendirsin.
Gerisin geri merdiven çıkıp öteki tarafa gitmek, hele bir de yaşı başı varsa insanın çok zoruna gidiyor.
Sayın Cemil Tugay’a çağrı yapıyorum; metro İzmir halkının göz bebeğidir, lütfen ona gereken özeni ve
dikkati gösteriniz.