Sakin olun beyler, emekçiler ilk defa hak aramıyor

İzmir bir süredir emekçi eylemlerine sahne oluyor. Önce İzmir Büyükşehir Belediyesinde yerel seçime birkaç hafta kala hatta yerel seçim sonrası işe alınanların çıkarılması sonrası eylemler gündeme geldi.

Öncek gün de memurlar belediye meclisine gelerek hak aradı. Memurlar dün de eylemlerine devam etti.

Ama İzmir’de siyasi yapının, belediyedeki sendika örgütlenmelerinin geçmişini bilmeyenler ya da olayı farklı yöne çekmek isteyenler sanki kentte ilk defa emekçi eylemi oluyor havası oluşturmaya çalışıyor.

Öyle değil. Bu kentte emekçiler her dönemde hakları için mücadele etti.

Yüksel Çakmur döneminde 32 yıl önce kışın ortasında binlerce emekçi İzmir’den Ankara’ya kadar hakları için yürüdü.

Burhan Özfatura, Ahmet Piriştina ve Aziz Kocaoğlu döneminde sayısız büyük eylemler yapıldı.

Daha 10 ay önce Temmuz ayında Tunç Soyer döneminde raylı sistem işçileri üretimden gelen haklarını kullanıp iş bıraktı. Toplu ulaşımda ciddi aksamsalar oldu.

Dün oldu, bugün oluyor, yarın da olacak. Herkes sakin olsun. Bu durum, demokratik ülkelerde gayet doğal bir süreç.

***

Öncelikle herkesin şunu bilmesi gerekir. Emekçinin hakkını araması, iş bırakması ya da yavaşlatması Anayasal bir haktır.

Demokrasinin de gereğidir. Elbette kent bu durumdan etkilenecek.

Ama olay tam da bu. Tüm topluma işçinin, memurun emeğinin ne kadar hayati, vazgeçilmek ve değerli olduğunu göstermek.

Bu ülkede üretilen her şey emekçilerin eseri. O yüzden de aileleriyle birlikte geçinebilecekleri bir ücret anaların ak sütü gibi hakları.

***

Emekçilerin 1 Mayıslarda atılan nutuklara, açıklamalara değil yoksulluk sınırının üzerinde bir ücrete ihtiyacı var.

Açıklanan araştırma sonuçlarına göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 20 bin liranın, üzerinde. Ne yazık ki bu ülkede 10 milyonun üzerinde emekçi açlık sınırının altında çalışıyor.

Dahası bu ülkeye yıllarca emek veren 10 milyonun üzerindeki emekli de yine 10 bin liranın altında ücretle hayatını sürdürüyor.

Sonuçta 20 milyonun üzerinde emekçi ve emekli açlığa mahkum.

Yoksulluk sınırı ise 50 bin lirayı aştı. Yani toplumun yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Çalışanların sadece yüzde 18’i sendikalı. Kamu kurumlarını çıkardığınızda bu oran yüzde 10’un bile altına düşüyor. İnşaat sektöründe ise sendikalı işçi oranı sadece yüzde 1 bile değil.

***

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı da acımasızca eleştirmek hiç doğru ve adil değil.

Çünkü Tugay bu sorunları kucağında buldu. Uzun yıllardır belediyelerde işçi ve memur maaşlarının ödenmesinde sıkıntılar yaşanıyor. İkramiye gibi haklar ödenemiyor ya da çok geç ödeniyor.

Tugay İzmir’de yaşayan 5 milyon vergi mükellefinin haklarını da düşünmek zorunda.

Ayrıca memur sözleşmelerinde ne yazık ki Hükümet’in getirdiği bir sınırlama var. Bu oranın üzerine çıkıldığında hem belediye başkanı hem de imza atan belediye bürokratlarına zimmet çıkarılıyor.

Adı üstünde bu bir “Toplu İş Sözleşmesi” pazarlığı.

Ben 32 yıllık gazetecilik hayatımda bitmeyen hiçbir toplu iş sözleşmesi görmedim.

Hiç merak etmeyin bu toplu sözleşmede mutlaka sonuçlanacak.

Bir şekilde iş barışı sağlanacak.

***

Ama gün samimiyet ve tutarlılık günüdür.

Amaç üzüm yemekse herkese bir salkım düşer. Ama ille de “Bağcıyı döveceğiz” diyenlerin kendilerine de bu kente de sağlayacağı bir katkı olmaz.